İletişim | Anket | Sitenizi Ekleyin | Ilgaz Şiirleri
  • Tasarimkurdu Slider Acıklama
  • Tasarimkurdu Slider Acıklama

ılgaz dağları

Ilgaz şiirleri

Ilgaz Şiirleri




Ilgaz
Yıldızlar çamlara değer de geçer,
Gün burdan başını eğer de geçer.
Sular dizlerini döğer de geçer.
Bir Ilgaz, er Ilgaz, yar Ilgaz!..

Başında bir tavus tuğ gibi çamlar,
Yollara dizilmiş tığ gibi çamlar,
Karşıdan bir zümrüt çığ gibi çamlar.
Bir Ilgaz, er Ilgaz, yar Ilgaz!..

Dalı var; göklere yeşil direktir,
Gölü var; dağlara düşmüş yürektir,
Yolu var; içinde yitsem gerektir.
Bir Ilgaz, er Ilgaz, yar Ilgaz!..
Z.Ömer Defne

ILGAZ ILGAZ
  Gurbetlerde yağmur olur, sel olur,
            Puslu gözlerimden taşarsın Ilgaz!
            Uzak uzak anılarda tül olur,
            Çocuksu gönlümde yaşarsın Ilgaz.
 
            Bazen gem vurulmaz küheylan gibi,
            Bazen bir seferde kahraman gibi,
            Gece düşlerimde bir ceylan gibi,
            Ufuktan ufuğa koşarsın Ilgaz!
 
            Zirvenin, yeşilin bir farkısın sen,
            Buz gibi suların bir çarkısın sen,
            Ne güzel, ne hoyrat bir şarkısın sen,
            Sanma ki dilimden düşersin Ilgaz!
 
                                 Halil Gökkaya


ILGAZ’DA BİR CEVİZ AĞACI
 
Ali oğlu Emrullah, dikti beni bağına,
Âşıkça akşam sabah, baktım Ilgaz dağına…
 
Sene dokuzyüzonbeş, Emrullah oğlu Halil,
Gözyaşı kanlı ateş, Çanakkale’de sebil…
 
Beni kurban adadı, uzattım kollarımı,
Halil çavuş budadı, koskoca dallarımı…
 
Okudular canıma, cilalandım, yontuldum,
Muaviye hanıma çeyiz sandığı oldum…
 
Annesi uçup gitti, sandık oğluna kaldı,
Seydi bey tamir etti, Şerife hanım aldı…
 
Azalarım merhemdir, dertlere olur şifa,
Toprağımsa mahremdir, bilmeyen çeker cefa…
 
Gördüğüm ince ince, kabuğuma geçerdi,
Yapraklarımdan önce, çiçeklerim açardı…
 
Sihirli desenlerim, silah dipçiklerinde,
Piyanoda inlerim, nağme yerli yerinde…
 
İlaçtır cevizlerim, kuru yenir, yaş yenir,
Gömerlerken gözlerim, kargalar da gönenir…
 
Muhitim aynı muhit, ben yurdumu bulmuşum,
Yüzyıllık canlı şahit, soy ağacı olmuşum…
 
Gazi Halil çavuşun, torunları var şimdi,
O dağ gibi duruşun, zirvesinde kar şimdi…
 
Kaynanadan geline, kalmış yadigâr gibi,
Kim aldıysa eline, saklanıyor yar gibi…
 
Sakla bergüzar diye, Şerife hanım derdi,
Dönüp baksak geriye, O’da Rahman’a erdi…
 
Sandık kaldı Halil’e, yine gelin bekliyor,
Tarihi elden ele, yaprağına ekliyor…
 
                      HALİL GÖKKAYA
 


ILGAZ’A KAR YAĞIYOR
 
Senin yokluğunda geçmiyor zaman,
Penceremde
Nöbet tutar yalnızlık…
Senin yokluğunda gün sayıyorum,
Gel beni bir defa sar çığlık çığlık…
 
Yüreğimde volkan, ellerimde buz,
Ayak seslerini duyar gibiyim…
Kimseler duymuyor,
Ben duyuyorum!
İçime yağıyor kar çığlık çığlık!
 
Nasıl kurtulayım?
Bilmem ki nasıl?
Bıktım sessiz sessiz inen çığlardan,
Hasretin kapatmış bütün yolları,
Kar altında umut,
Kar altında aşk!
Çocuklar büstümü yapmışlar kardan,
Özümde dondurdum sensiz yılları,
Gözlerim hep yaşlı,
Kalbim hep kırık…
Ne yapsam, ne etsem bilemiyorum;
Şuramda bir şeyler var düğüm düğüm,
Şuramda bir şeyler var çığlık…
 
                        HALİL GÖKKAYA



ILGAZ’DA BİR DUT AĞACI
 
                   -Kiraz çiçeğime-
 
Nerden geldim diye hiç sorma bana,
Say ki Çin’den geldim, Maçin’den geldim.
Tarih oldum nice ahşap balkona,
Nice sevdaların içinden geldim…
 
Bir bahçeli konak, Anadolu’da;
Balkon güzeline sırdaş bir ağaç,
Buğulu gözleri her an dolu da,
Sıyrılmış zamandan, bilmez saat kaç…
 
Yeşil yeşil düşleri var anlatmaz,            
Bir ceylan yavrusu misali ürkek!
Gökyüzünü seyretmeden hiç yatmaz,
Ağlar çoğunlukla, gülümsemez pek…
 
Aydınlanır yüzü bir yıldız kaysa,
Anlayışı bakışından okunur,
Ne zaman hüzünlü bir şarkı duysa,
Her hatıra yüreğine dokunur…
 
Antik sehpasında çay tavşankanı,
Bitter çikolata, ay çekirdeği,
Bu lezzeti çeker herkesin canı,
Hiç âşık olmaz mı ipek böceği?
 
Dutlarımla şifa bulur hastalar,
Tılsımım tükenmez her derde yeter.
Ağacıma ahenk verir ustalar,
Sazdan, bağlamadan türküler tüter…
 
 
Hep bekledim kök salarak toprağa,
Halil’im hisseder yalnızca bunu!
Dua dua işlerim her yaprağa,
Mutluluk getirsin bu aşkın sonu…
 
                    22.06.07/Cuma
                  HALİL GÖKKAYA

Yeşil Ilgaz...
Yeşil Ilgaz ey benim sevgili yurdum
Yemyeşil bağ,bahçen bostanların var
Zümrüt dağlarında gezdim oturdum
Çam kokan pınarlar,ormanların var...
Dağlarında büyük çam ormanların
İçinde şahlanan çağlayanların
Altında fışkıran gür fidanların
Gözleri sürmeli ceylanların var...
Çiçekli kırların mis gibi kokar
Billur derelerin köpürmüş akar
Koyunlar kuzular yaylıma çıkar
Hazin kaval çalan çobanların var...
Görüntün ne tatlı güneş batarken
Alevden saçların suya dalarken
Pırıltılar nabzım gibi atarken
Mest olup hayale dalanların var...
Keklik sürülerin havada uçar
Yaban ördeklerin göğsün açar
Kurt,tikli,karaca avcıdan kaçar
Tazılara kırgın tavşanların var....
Meşhur bağlarına kıymet biçilmez
Buz gibi kırk pınarın suyu içilmez
Bir tadına bakmadan geçilmez
Bol ikram gören meyvelerin var...
Ulu cevizlerin dipleri bir alem
Kale hanının dutları dertlere merhem
Elma,armut,ayva,üvez,badem
Yediren ne cömert insanların var...
Devrezin suyudur çağlayıp akan
Bu cennet diyardan olur mu? bıkan
Hele bağ bozumu mis gibi kokan
Pestil, pekmez zamanların var...
Arpa,buğday,çeltik ziraatın bol
Yeşil tarlalar la çevrilmiş sağ,sol
Çiftçiye açıktır her an mutlu yol
Bol ürün kaldıran harmanların var...
Aşık Kürşad der ki; yanında bilinmez kıymetin
Gurbette olan,anlar ancak değerin
Bu hasretle daha ne kadar yaşarım bilinmez
Kim bilir? belki bir gün dönerim...


toplam 16650 ziyaretçi (26403 klik) kişi burdaydı!
© 2009 | Bilal Ümit | ****

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol